Ynt: İngilizce ŞART!!!

Başlatan BİLİRSHOP, 10 Nisan 2015, 22:01:34

BİLİRSHOP

İyi akşamlar.
Arkadaşlar ilk okul 4 den bu yana ingilizce eğitimi alıyoruz.Ve %90 her seneki standart konular.Sadece her sene biraz üzerine ekliyorlar.

Türkiye de saçmalık eğitim adına her dalda olduğu gibi ingilizcede de süper kendini gösteriyor.

Ben bu sene Lys ye girdim.Ve türkçeden 22 doğrum var.Düşünün ana dilimden sınava giriyorum doğduğumdan beri türkçe eğitim ve sonuç  40 soruda 22 doğru :)

Ama bakın size yazdığım mesajda türkçem süper hiç bir sıkıntı yok.Yani türkçem dil olarak güzel.Ama türkçe kurallar sıfır.

Adamlar bize ingilizce eğitimi veriyoruz diye yıllardır ingilizcenin kurallarını öğretmeye çalışıyorlar.Bakın ne kadar saçma.Ben ana dilimin kurallarını bilmiyor ama sınavlar hariç sıkıntı yaşamıyorken adam bana bilmediğim dilin kurallarını öğretiyor.

İşin özü arkadaşlar benim çok kısa sürede izlediğim videoyu,okuduğum datasheeft ti anlayacak derecede ingiliceye ulaşmam lazım.Tavsiyelerinizi bekliyorum.(Altyazılı film,yurt dışı,ing sohbet....)



mesaj birleştirme:: 10 Nisan 2015, 23:02:16

İngilizce hocası eğitimin yanlış olduğunu ve kendisinin 32 yaşında olduğunu hala ing eğitim aldığını söyledi.Ve bir arkadaşı 6 ay hem dil öğrenme hemde para kazanma amaçlı yurt dışına gitmiş ve geldiğinde hocamızdan güzel ing konuşuyormuş.

Ben seneye Ankara tobb da elektronik ana dal mekatronik yan dal olarak okumayı planlıyorum.Eğer bu sene TOBB a giremezsem hiç vakit kaybeden yurt dışı düşünüyorum.

erdcan

Ufak bi örnek vereyim öğretmen olarak, ben Türkçedeki sıfat dolaylı tümleç gibi kavramların ne olduğunu ortaokulda ki ingilizce dersinde ingilizce öğretmenimden öğrendim. Allah razı olsun hocamdan temel seviyede de olsa bişeyler öğretti. Bizde ki ingilizce eğitiminin kökten değişmesi lazım. ilkokul2. sınıftan itibaren ingilizce eğitimi veor günümüzde nereye kadar üniversite hazırlığı da dahil edersen bu zaman zarfında ingilizceyi sular seller gibi çözmesi lazım öğrencinin...
Tavsiyem etrafında gidebileceğin bir kurs varsa kursta iyi bir eğitim alman, iyi bir üniv. kazanırsan, hazırlık eğtimini muhakkak alman, yada oturup kendim öğreneyim dersen hazır eğitim cd leri olabilir.

muhendisbey

#2
İngilizce eğitimi ülkemizde yanlış ve yetersiz.
İngilizceyi ayırmalısınız önce

Speaking=konuşma
Writing=yazma
Listening=Dinleme

Bunlar her ne kadar ayrılmaz görünse de aslında öyle değil. Sokaktaki çevirdiğiniz bir adam Türkçe konuşabilir ancak bir dilekçe veya makale yazmaktan aciz olabilir; veya kendimiz açısından söylersek Türkçe'yi yazdığımız gibi konuşmayız.

Öyle bir ingilizce öğretiliyor ki özellikle liselerde: Kraliyet İngilizcesi
Bütün zaman öbeklerine uy, öyle konuş. Devrik konuşma.

Örnek: What is your name? (Adınız Nedir?)
My name is Blabla. (Benim adım Blabla.)
Alttaki cevap şeklinde mi cevap veriyoruz bir düşünelim, vermiyoruz. Adımız sorulduğunda doğrudan cevabı ne "Blabla" bunu söylüyoruz.

Başka örnek:

Is this t-shirt yours? (bu T-shirt senin mi?)
Yes, this t-shirt is mine. (Evet bu t-shirt benim.)

Pratikte cevabı evet yada hayır olan cümle bize bu şekilde öğretiliyor. Doğal olarak kimse anlayamıyor. Sanki yes'ten sonrası zorunlu gibi not veriliyor. "Yes, it is" bile yerine göre saçma. (Evet, o öyle.)


İngilizce'de anlaşabilmek için minimum 2000 kelime bilmeniz gerekli. Kelime bilmeden anlaşabilmek mümkün değil. Okullarda kelime ağırlıklı çalışmalar yapılsa, pronunciation (telafuz) ağırlıklı olsa eğitim daha güzel olur.
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Tesla.25

Alıntı yapılan: muhendisbey - 11 Nisan 2015, 11:54:30
İngilizce eğitimi ülkemizde yanlış ve yetersiz.
İngilizceyi ayırmalısınız önce

Speaking=konuşma
Writing=yazma
Listening=Dinleme

Bunlar her ne kadar ayrılmaz görünse de aslında öyle değil. Sokaktaki çevirdiğiniz bir adam Türkçe konuşabilir ancak bir dilekçe veya makale yazmaktan aciz olabilir; veya kendimiz açısından söylersek Türkçe'yi yazdığımız gibi konuşmayız.

Öyle bir ingilizce öğretiliyor ki özellikle liselerde: Kraliyet İngilizcesi
Bütün zaman öbeklerine uy, öyle konuş. Devrik konuşma.

Örnek: What is your name? (Adınız Nedir?)
My name is Blabla. (Benim adım Blabla.)
Alttaki cevap şeklinde mi cevap veriyoruz bir düşünelim, vermiyoruz. Adımız sorulduğunda doğrudan cevabı ne "Blabla" bunu söylüyoruz.

Başka örnek:

Is this t-shirt yours? (bu T-shirt senin mi?)
Yes, this t-shirt is mine. (Evet bu t-shirt benim.)

Pratikte cevabı evet yada hayır olan cümle bize bu şekilde öğretiliyor. Doğal olarak kimse anlayamıyor. Sanki yes'ten sonrası zorunlu gibi not veriliyor. "Yes, it is" bile yerine göre saçma. (Evet, o öyle.)


İngilizce'de anlaşabilmek için minimum 2000 kelime bilmeniz gerekli. Kelime bilmeden anlaşabilmek mümkün değil. Okullarda kelime ağırlıklı çalışmalar yapılsa, pronunciation (telafuz) ağırlıklı olsa eğitim daha güzel olur.


Kesinlikle katılıyorum. Mesela yukarıdaki tişört örneğindeki gibi bir cümle görsem, %100 anlarım. Ne kadar zor olursa olsun.
Ama işte adamlar bu şekilde hem konuşmuyorlar hem yazmıyorlar.
Olabildiğinde kısa, kestirme yapıları tercih ediyorlar. Ee bunları da kolay kolay anlayamıyorsun.

fbkaya

Alıntı yapılan: muhendisbey - 11 Nisan 2015, 11:54:30
İngilizce eğitimi ülkemizde yanlış ve yetersiz.
İngilizceyi ayırmalısınız önce

Speaking=konuşma
Writing=yazma
Listening=Dinleme

Bunlar her ne kadar ayrılmaz görünse de aslında öyle değil. Sokaktaki çevirdiğiniz bir adam Türkçe konuşabilir ancak bir dilekçe veya makale yazmaktan aciz olabilir; veya kendimiz açısından söylersek Türkçe'yi yazdığımız gibi konuşmayız.

Öyle bir ingilizce öğretiliyor ki özellikle liselerde: Kraliyet İngilizcesi
Bütün zaman öbeklerine uy, öyle konuş. Devrik konuşma.

Örnek: What is your name? (Adınız Nedir?)
My name is Blabla. (Benim adım Blabla.)
Alttaki cevap şeklinde mi cevap veriyoruz bir düşünelim, vermiyoruz. Adımız sorulduğunda doğrudan cevabı ne "Blabla" bunu söylüyoruz.

Başka örnek:

Is this t-shirt yours? (bu T-shirt senin mi?)
Yes, this t-shirt is mine. (Evet bu t-shirt benim.)

Pratikte cevabı evet yada hayır olan cümle bize bu şekilde öğretiliyor. Doğal olarak kimse anlayamıyor. Sanki yes'ten sonrası zorunlu gibi not veriliyor. "Yes, it is" bile yerine göre saçma. (Evet, o öyle.)


İngilizce'de anlaşabilmek için minimum 2000 kelime bilmeniz gerekli. Kelime bilmeden anlaşabilmek mümkün değil. Okullarda kelime ağırlıklı çalışmalar yapılsa, pronunciation (telafuz) ağırlıklı olsa eğitim daha güzel olur.

Bu günlük hayatta kullanilan 2000 kelimeyi nereden bulabilirim hacam ?

mufitsozen

Aptalca bir soru yoktur ve hiç kimse soru sormayı bırakana kadar aptal olmaz.

mufitsozen

Alıntı yapılan: BİLİRSHOP - 11 Nisan 2015, 13:00:24
Hocam bence genel olarak min 2000 yanlış bir yaklaşım.
Şöyle düşünün size ucakğın,gemini,balinanın,yemek çeşitlerinin,kapının,anahtarın,paranın,ayakkabınn.. gibi 2000 tane ingilizce kelime ezberlettirler.Ama içinde bir tane eletronik kelime yok.Yani ing olarak bir elekronikle ilgili video izlesen yine %90 nı anlayamayacaksın.
Bence böyle 2000 kelime gibi bir genelleme yapmak yerine ilgili olduğu sektöre göre kelime belirlenmeli.
Öeneğin 2000 kelime kablo,pense,matkap,tornavida,transistör,role,takım çantası,lehim makinası gibi kelimelerden oluşmalı.Bizim için (elektronik) ingilizce bu tarz bir eğitimele daha hatta çok daha verimli olacağını düşünüyorum.Ama yine ezber vakit kaybı diye düşünüyorum.bildiğiniz kelimeyi bile söylese videoda o yazıldığı gibi anlaşılmıyor.Şive... gibi unsurlar dinlemeyi ing ezberle çok farklı hale getiriyor....

hocam sen bu ingilizce isini cozmussun zaten. Bizim gibi senelerdir bu isle ugrasipta hala anlamamis fanilere niye danisiyorsun?

Vakit kaybetme dosdogru bildigin sekilde devam et, vaktini bosa harcama.

Allah kolaylik versin.
Aptalca bir soru yoktur ve hiç kimse soru sormayı bırakana kadar aptal olmaz.

mufitsozen

Alıntı yapılan: BİLİRSHOP - 11 Nisan 2015, 13:41:42
Allah razı olsun hocam.
Sormayın yöntemi çok iyi biliyorum (sözde) ama gelgelelim ing %10 :)
Ben düşüncelerimi paylaşırken biraz daha öteye gidiyorum.Bunu sebebi benim için her şeyin son noktası mantıktır.Mantık almıyorsa yanlış alıyorsa doğrudur.
Buna dayanarak biraz kesin konuşuyorum.
Yani kalkıpta üstünde mühendislik çalışması yaptığım bir konu değil.Benim mantığım almıyor ki yanlış olduğunu savunuyorum.
Lütfen yanlışlarımı söyleyin ki sayenizde işin mantığını, doğrusunu öğreneyim.
Dediğim gibi ben biraz daha kesin konuşmamak için elimden geleni yapacağım biliyorum yanlış.Ama dedğim gibi hocam malesef mantıkğıma güvenim alışkanlık haline gelmiş.

Teşekkür ediyor iyi çalışmalar diliyorum...

Sayin arkadasim mantigina bu kadar dayaniyor ve guveniyorsan mantik yanlislari ( logical fallacies) ne demek biliyorsundur diye dusunuyorum.

Buna ragmen bu basligi okuyan ve bilmeyenler icin bir kere daha buraya bazi referanslar veriyorum. Ilgilenenler, logical fallacies, mantik hatalari yada eski dilde Mugalata-safsata diye arastirabilir.

Hukuksal mantik hatalari : http://www.hukukkaynaklari.com/yalovaticaret/mantikyanlislari.pdf

yada internetden biraz arastirma ile buldugum bu kisa listede faydali olabilir.

Alıntı Yap1. Sonucu kanıt saymak: "A olursa B de olur; B olduğuna göre demek ki A da olmuştur," şeklindeki bir yargı yanlıştır. Belki B, A vuku bulmadan da meydana gelebiliyordur. Ali yemek yapar; yemek yapılmıştır. O halde yemeği Ali yapmıştır. Sanki dünyada bir tek Ali var yemek yapan!
2. Ad verecundiam: "Yetkili kişi" safsatası diye çevrilebileceğimiz bu tuzak, görüş sahibini yetkili diye takdim eder, ama mesela bütün yetkililerin aynı görüşte olmadığını belirtmezsek, herkesi savunduğumuz fikrin doğruluğuna inandırmış olur muyuz? Oluruz ama herkesi de kandırmış oluruz! (verecundiam: Latince "saygı")
3. "a priori" mugalatası: Bir fikri halkın doğal önyargılarına hitabeden akıl yürütmelerle savunmak. Söz gelimi her olayın bir ve sadece bir sebebi olduğu indirgemesi gibi; başka bir şeyin sonucunu sebep olarak sunmak gibi.
4. Tarihselliği gereklilik olarak sunmak: Filanca işin yıllardır böyle olduğuna göre demek ki böyle olmasının "normal" olduğunu söylemek gibi. "Norm" son derece ahlakî bir kavramdır ve bir işin öyle olmakta olması öyle olmaya devam etmesi için sebep olmayabilir.
5. Ad baculinum: "Değnek Gösterme" mugalatası diye çevirebileceğimiz bu başlığın altına fikri desteklemek için açıkça veya imaen şiddet tehditine yer verilen ifadeler girer: "Bu görüşü reddedebilirsiniz ama bunun sonuçları hiç de iyi olmaz!" gibi. (Baculum: Latince "sopa")
5. Ad captandum: Kitleleri süreklemeye yönelik ifadelerle görüşünüzü savunmanız halinde içine düştüğünüz mantık tuzağı. (captandum vulgus, Latince sürüyü yakalamak.)
6. Ad crumenam: Bir görüşü ünlülerin, varlıklıların ve zenginlerin taraftar olduğunu belirterek savunma hatası. (Crumena: Latince "kese")

7. Ad hominem: Kişilik yapma mugalatası. "Bu görüş yanlıştır, çünkü onu ortaya atan şöyle-şöyledir."

8. Ad ignorantiam: Bir görüşün doğru olduğunu bilmediğimize göre, yanlış olduğunu öne sürmek. (Ignorantiam: Latince, "cehalet")
9. Ad lazarum: Bir görüşü yoksul, kimsesiz kişilerin taraftar olduğunu belirterek savunma hatası. (Lazarum: Latince "fakir")

10. Ad misericordiam: Bir görüşü dinleyenin acıma duygularına hitaberek savunmak. "Hasta ve yaşlı olan fişmancayı yargı önüne çıkartmak yanlış olur!"

11. Ad populum: Görüşünüzü çoğunluğun peşinden gittiği görüş olduğunu belirterek savunmaktır. "Filancanın saçmaladığı herkesce bilinmektedir!" ya da "Bütün dünya filancayı kınıyor!" gibi.

12. Ex silentio: Bizim "Sükut ikrardan gelir!" sözümüzün safsatadan ibaret olduğunu belirten kural. Her sessizlik onay anlamına gelmez.

13. Tanımı kanıt gibi kullanmak: "Halkın kendi kendini yönetmesi en iyi yöntemdir, çünkü demokrasi bilinen sistemlerin en az kötü olanıdır." Demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesi demek; çevirip onun bir özelliğinin kendisinin iyiliğine kanıt olarak kullanamazsınız.

14. Yanlış alternatif sunma: "Filancayı sevmiyorsun o halde sen bilmem-ne olamazsın.." Filancanı yerine bir tarihi bir kişinin ismi, bilmem-ne'nin yerine de bir o kişinin mensup olduğu ulusun adını koyun; mugalata daha anlaşılır olacaktır. ("Ya sev, ya terket!" de aynı sınıfa giriyor.)
15. Sorguda hata: Sorunun cevabı, sorgunun temel varsayımını doğrulamaktan başka bir şey olamaz. "Halâ çalışmıyor musun?" gibi. Bu soruya "Hayır!" cevabı bile verseniz, daha önce çalışmadığınızı kabul etmek durumundasınız.
16. Gözboyama: Keskin bir zeka, kıvrak ifadeler, kimi zaman itidal ve hazır cevaplık gibi kişisel yeteneklerle yapılan bir konuşma ile bir fikri savunma, meşru olmayan bir çok ifadeyi örtecektir.  Bertrand Russell, "Eğitim, insanı konuşurken gözboyayanlara karşı korumak içindir!" derdi.
17. Kaynağa Saldırı: Bir fikrin, konunun kendisine değil, fikrin kaynağına veya sebebine yapılan saldırı ile savunulmasıdır.
18. Gereksiz genelleme: Bir fikri, doğru olmayan, kanıtlanmamış genellemelerle savunmaktır. "Ne kadar kişiye sorduysam herkes bu fikre karşı.." gibi.

19. Kanıttan başka şeyi çürütmek: "Filanca görüşünü savunurken bilmem-ne'lere hakaret ediyordu!" şeklinde bir ifade ile karşı tarafın görüşünü redde çalışmak gibi. "Onun gibi bir bilmem-ne'nin söylediği bir şey doğru olabilir mi?" Buradaki safsatayı açıkça görmek için "bilmem-ne" yerine istediğiniz siyasî sıfatı koyabilirsiniz.
20. Non sequitur ("O bunu izlemiyor"): Ortaya absürd (anlamsız, manasız, akılsızca, gülünç; birbirine karşıt düştüğü için yanlış; imkansız, olmayacak, esassız saçma) bir ilişki koyan ifadelerle görüşünüzü savunmanız, eğer mizah amacıyla yapılıyorsa, belki komik olabilir ama bununla siyasal bir görüşü savunuyorsanız, dinleyenlere yazık oluyor demektir. Örnek vermek gerekirse: İnsanlar memeli yaratıklardandır. Filanca da memeli yaratıktır, dolayısıyla o da insandır. Tabii "filanca" bir maymunsa ve siz komedyenseniz, komik olabilirsiniz! Ama buna benzer bir akıl yürütmeyi yapan gazete yazarı veya devlet adamı ise, sonuç hiç de komik olmaz.
21. post hoc, ergo propter hoc ("O bundan sonra, dolayısıyla bundan dolayıdır): Lisede Felsefe hocamız İbrahim Ahit Öztokat'ın bu mugalataya örneği "Bebeklerin çoğu Mayıs'ta doğar; leylekler de Mayıs'ta gelir. O halde bebeklerin çoğunu leylekler getirir!" idi. Oysa bebeklerin hepsini leyleklerin getirdiği herkesin bildiği bir şeydir!
22. Tu quoque ("Sen de "):  fallacy – Bir fikrin yanlışlığını savunan kişinin şu ya da bu tutumu ve davranışı ile kanıtlamaya kalkmaktır.

Bu listeyi kimi kaynaklarda 45'e kadar çıkartılmış olarak bulacaksınız.

Daha fazlasi icin http://www.safsatakilavuzu.com/safsata%20ve%20turleri.htm
Aptalca bir soru yoktur ve hiç kimse soru sormayı bırakana kadar aptal olmaz.

mufitsozen

Alıntı yapılan: BİLİRSHOP - 11 Nisan 2015, 14:17:56
Hocam ben milletin değil kendi mantığıma güvendiğimi söyledim.Eğer benim mantığımda bir hata bulduysanız onun üzerine fikirlerinizi alabilirim...

Himmm, milletin mantiginin senin mantigindan farkli oldugunu oneriyorsun!?

Yani senin mantigin benim mantigimi yener, dogrumu anlamisim?

Acaba listede bu fikri Mufit soylerse yanlistir, Bilirshop soylerse dogrudur diye bir madde varmiydi? (himmm bunu dusunmem gerek bakalim mantigim ne diyecek, biraz daha calismam lazim...)
Aptalca bir soru yoktur ve hiç kimse soru sormayı bırakana kadar aptal olmaz.

erpay

Eğitim sistemiizin iyi olduğu söylenemez doğru ama ülkemizde kişilerin kendini eğitmediğini de görmezden gelemeyiz.

Türkçe için mesela onu konuşabiliyoruz çünkü kulaktan öğrendik ve ana dilimiz ama onu hakkıyla konuşmak için ne kadar çaba sarfediyoruz ?
Okullarda öğrendiğimiz kurallar eğer nitelikli okuma ile desteklenmiyorsa tabi ki düzgün kullanmanız beklenemez. Bu konudaki içler acısı halimizi şuraya bakarak hatırlayabilirsiniz.

Yabancı dillerdeki gramer kurallarını öğrenmemizin başlıca sebebi ise onu genelde ders olarak almamız eğer bu dilleri yerinde öğrenme fırsatı bulsaydık bu durumda değişiklikler olabilirdi Almanya'ya giden ilk gurbetçilerin öğrendiği gibi.

Diğer yandan bir dili öğrenirken onu teknik terimler ile sıkıştırmak ise son derece yanlıştır bana göre. Özellikle makale okuyan arkadaşlar bileceklerdir ki oradaki dil sadece terimlerden oluşmaz ve dile hakimiyet gerektirir. Yine bir konuda yabancı dilde araştırma ona birçok yönden bakabilmeyi gerektirir.

Bence bol bol okumalıyız gerek kendi dilimizde gerekse başlıca kullandığımız yabancı dilde. Okuduğumuz kaynaklar ise sadece elektronik ya da mesleki değil geniş bir yelpaze de olmalı.

RaMu

Artık ingilizce öğrenmeyle ilgili epey konu açılıyor ve
her konuda yaklaşık aynı şeyleri yazıyoruz,
bundan sıkılmaya başladım.

Farklı olarak ben nasıl öğrendim onu yazayım.
Lise ağır İngilizce hazırlık olan ve hazırlık sınıfını geçemezsen atıldığın bir okulda okudum.
Yaklaşık ayda: 4 dinleme sınavı, 2 kompozisyon , 2 ara 1 orta seviye yazılı sınav,
dönemde bir nihai yazılı ve dinleme sınavı vardı.
O kadar yoğun ingilizce görüyorduk ki ingilizce rüya görüyordum,
arkadaşlarım gece ingilizce sayıkladıklarına şahit oluyordum (yatılı okudum).

Gramer, konuşma yazma vs. dersleri yanında pc üzerinde konuşma algılayan
bir sistemle telaffuz becerisini geliştirmeyi sağlayan bir program kullanıyorduk.

Arkadaşlarım çoğu sınavda en az benim iki katım notlar alıyorlardı,
artık benim ingilizceyi öğrenemeyecek olduğum neredeyse ortada idi.

Bir arkadaşım vardı her sınavdan en az%90 not alıyordu,
beni yanına aldı ve bildiği herşeyi büyük bir sabırla bana öğretti,
öyleki ortalaması %10-20 kadar düştü benim yüzümden.
Öğretmenim beni evine davet edip özel dersler vermeye başladı
(tamamen hayrına, işini çok seven ve harika yapan bir insandı)
Ve bana proficiency in english adında bir kitap hediye etti
kitabın bir tarafı ingilizce diğer tarafı Türkçe dir.

Bu sayede ve büyük çaba sarf ederek hazırlığı geçecek kadar ingilizce öğrendim,
bu şartlarda hazırlığı geçebilmek zaten ingilizce yazıp okuyup konuşabilen bir olmak demek oluyor.

Daha sonraki yıllardaki sınavlarda bazen sınıfın en yüksek notlarını ben alıyordum.
İngilizce hikaye kitapları ki bu kitapların o zamanlar kasetleri vardı,
kaseti walkmen a takar kitabı okuyandan dinler takip eder anlamaya çalışırdım,
bilmediğim kelimelerin altını çizer sonra anlamına bakardım,
bir kelimeyi öğrenmenin tek yolu onu kullanmaktır,
oxford english denen bir sözlük vardı
kelimenin ingilizce açıklaması eşanlamlıları ve birkaç cümle ile kullanım örneği vardır,
bu sözlükten kelimeyi öğrenirdim,
bu kelimeyi öğrenirken sözlükteki örnek cümlede bilmediğim birçok kelime daha önüme çıktığından
aynı zamanda o kelimeleride öğrenmem gerekirdi
ve bu sayede o kelime ile ilgili beraber kullanılan birçok kelimeyide öğrenmiş olurdum.
internetten bulduğum sözlü video vs. eğitimleri dinler pekiştirmeye çalışırdım.
Sonraları film izlemeye başladım,
önce çocuklar için olan filmlerden başladım,
dili hafif olduğu için anlaması kolay oluyordu,
önce ingilizce altyazılı olarak izledim filmleri,
yine anlamadığım yerlerde geri sarıp tekrar tekrar dinledim,
konu bütünlüğünden anlam çıkarmaya çalıştım ki
bu zaten tavsiye edilen bir yöntemdir,
Türkçe bile olsa birşeyi duyduğunuzda veya okuduğunuzda
tamamını anlamayabilirsiniz, bu normaldir önemli olan
beyni boşlukları tamamlama konusunda eğitmek.

Yine hazırlıkda ingilizce radyo kanallarını dinliyordum.

Bir tek yabancı bir ortamda bulunma fırsatım olmadı,
yinede okulumuzda yabancı hoca olurdu,
konuşma dersine geliyordu ve bu sayede
bizim yavan ingilizcemizi yadırgamayan bir yabancıyla ki bu işin eğitmeni zaten
konuşma fırsatımız oluyordu.
Ben herşeye salça olup her fırsatta en fazla konuşan olmaya çalışırdım,
yanlış yapmakdan hiç çekinmez millet ne der görüşünde hiç olmazdım ki
halende bu yapıdayım zaten, ben öğrenmeme bakarım, kimsenin ne dediğine değil.


Bu ve daha fazlasıyla az buz bir şeyler öğrenebildim,
ingilizceyi en son öğrenebilecek kişilerden bir bendim,
ama ne kadar kolay öğrenildiği ortada
tek gerekli olan düzenli ve doğru bir şekilde çalışmak.
Unutmayın herkesin öğrenme şekli farklıdır ama
yinede belirli genel yöntemlerle herkes belli bir noktaya kadar öğrenebilir.

RaMu
Sorularınıza hızlı cevap alın: http://www.picproje.org/index.php/topic,57135.0.html

muhendisbey

Alıntı yapılan: BİLİRSHOP - 11 Nisan 2015, 13:00:24
Hocam bence genel olarak min 2000 yanlış bir yaklaşım.
Şöyle düşünün size ucakğın,gemini,balinanın,yemek çeşitlerinin,kapının,anahtarın,paranın,ayakkabınn.. gibi 2000 tane ingilizce kelime ezberlettirler.Ama içinde bir tane eletronik kelime yok.Yani ing olarak bir elekronikle ilgili video izlesen yine %90 nı anlayamayacaksın.
Bence böyle 2000 kelime gibi bir genelleme yapmak yerine ilgili olduğu sektöre göre kelime belirlenmeli.
Öeneğin 2000 kelime kablo,pense,matkap,tornavida,transistör,role,takım çantası,lehim makinası gibi kelimelerden oluşmalı.Bizim için (elektronik) ingilizce bu tarz bir eğitimele daha hatta çok daha verimli olacağını düşünüyorum.Ama yine ezber vakit kaybı diye düşünüyorum.bildiğiniz kelimeyi bile söylese videoda o yazıldığı gibi anlaşılmıyor.Şive... gibi unsurlar dinlemeyi ing ezberle çok farklı hale getiriyor....

Bu da doğru bir yaklaşım değil. Bu sefer malzeme adını öğrenir, fiilleri unutursunuz. Belki teknik yazıları iyi anlarsınız ancak genel bir yazıyı yanlış anlarsınız. Teknikte bazı kelimelerin yan anlamı kullanılır.
Örnek:current
anlam olarak elektronikte Akım demek, ancak current bugünlerde, güncel anlamı taşır. Current affair=güncel haber (akım haber, akım mesele'yi yorumlasanız bile bu sonuca ulaşmanız mümkün değil)
Temel anlamıyla bilmediğinizde teknik cümleler dışında hiçbir şey anlayamazsınız.
2000 kelime günlük konuşma dilinde ihtiyaç duyulan kelimelerdir. spesifik yada teknik kelimeler değildir. Hepsi isimlerden yada hepsi fiillerden oluşmamaktadır. Tek özelliği dilde sıkça kullanılan kelimelerdir.
http://www.talkenglish.com/Vocabulary/Top-2000-Vocabulary.aspx
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.