Evrenin Clock Frenkansını

Başlatan fractal, 25 Nisan 2009, 23:57:11

Salih

@Fractal arkadaş, o kadar çok sormuşsunki biraz toprlamam lazım.
İnternetten bulduğum bir yazıyı yayınlıyorum. Yazan kişiyi tanımıyorum. Sadece yazı içeriğinin senin sorularının bir kısmına cevap olabilir diye düşünüyorum.
Alıntı YapMutlak Mantığın Gözlemi‏  
İnsan, özünden gelen varlıksal sorunları çözümleyebilmek amacıyla farklı seviye ve kudrette olsa da düşünen ve düşünceyi yine farklı seviye ve kudretteki belirli bir mantık sinsilesi içinde sistemize ederek felsefesini oluşturan bir türdür. Varlıksal sorunları alemlerin ve kendinin nasıl ve neden  oluştuğuyla ve ne olacağıyla ilgilidir. Bu varlıksal sorunlarla ilgili dogmatik çözümleri olan herhangi bir inanç sistemini kabul etmiş bir sosyal çevrenin (aile, mahalle, toplum, v.b.) ferdi olarak dünyaya gelir. Kaynaklara ulaşma, irdeleme gücü ve temayülleri doğrultusunda doğuştan etiketlendiği inancı ya derinleştirir (felsefi veya doğmatik yollardan) ya  inkar eder ve başka bir inanç sistemini (inançsızlık inancı dahil) benimser ya da bilinmezci veya umursamazcı bir tavır takınır. Her durumda, inancı daha önce sistemleştirilmiş kalıplara dayanır. Bu kalıpların özüne nüzul etmedikçe derununda şüphe ve buhranı her an taşıyacaktır.
İster bir dine, ister bir felsefi görüşe, isterse bilinmezciliğe sarılsın, MUTLAK FELSEFE ye ulaşmadıkça her an değişebilecek bir inanç sahibidir. Mutlak felsefe, diyalektikle yani çok yönlü ve sürekli bir eleştiriyle artık çürütülemeyecek olacağı görülen salt gerçekliktir.  Felsefenin tanımı gereği Mutlak olamayacağını iddia etmek zansal veriler (izafi bilgiler) arasında ilaka (bağını) kuran aklın bu ilaka gücünün (mantığın) ancak izafi sınırlar içinde işleyebileceğini iddia etmektir. Bu durumda her tezin anti tezi olacak, sentez sürekli yenilenecektir. Mantığın, düzlemsel verilere dayanarak düzlem dışının bilgisini veremeyeceğini iddia etmek, mantığı dayandığı verilerin düzlemine indirgemektir. Oysa varlığı felsefi bir sorun olarak ele alıp düzlemsel verilerden hareketle çürütülemeyecek mutlak mantığa ulaşma yolları, binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca gösterilmiştir. Bunun için insanlığın şu ortak gözlemlerine dayanılır:1- Her tür oluş özünde değişimi taşır. Makro ve mikro planda her tür madde, enerji, fiil, hatta düşünce duygu ve idrak sürekli hareket ve değişim gösterir. Hiçbir oluş statik değildir. 2-Oluşların bu değişimi, halden hale geçişleri, zaman mefhumunu doğurur. Zaman maddenin ve özünde enerjinin hareketi, değişimidir. 3- Değişimsiz bir oluşun olamaması, her şeyin zamanın esiri ve zamanın eseri olduğunu gösterir ki aslında oluşun halden hale geçişi zaman mefhumunu doğurduğuna ve halden hale geçmeyen bir oluş olamadığına göre, zaman ve değişim kavramları oluşun bizatihi kendi karateristikleridir.
4- Değişim, hareket, halden hale geçiş, bir eneri gerektireceğine göre, her tür oluşun oluşturucusu enerjidir. Enerjinin kendisi de bizatihi hareket ve değişime endeksli olarak var olabilen bir oluş olduğundan, bu karakteristiği, farklı latifliklerde oluşturduğu tüm diğer oluşlara da yansımaktadır.
5- Her tür oluş başka oluşlara, temelinde bu oluşları var kılan enerji sirkülasyonuna bağlıdır. Enerji de sadece bizatihi değişen kendi kudretine dayanarak var olabiliyor olamaz. Dayandığı tükenmez bir kudret olmak durumundadır. Bir kudretin tükenmez olması için ise halden hale geçmemesi, yani değişimden münezzeh olması şarttır. 6- Bu durumda asıl kaynak oluşlar evreni düzleminde aranamaz. Ancak, bu oluşlar evreninin olabiliyor olması için oluşların karakteristiğinden tamamen farklı bir tükenmez kaynağın olması da zaruridir.Öyleyse olması zaruri olan değişmez kaynak, mutlak anlamda değişimden, hareketten ve zamandan uzak olmak zorundadır. Tüm bu zorunlulukların çıkarımı gösterir ki, zamana endeksli oluşlar için O kaynak, ezeli ve ebedidir.Bu durumda O, oluşturduğu enerji dahil tüm oluşlardan ayrıdır. Ancak oluşturduğu oluşlar O'ndan oluştuğu için, O'na bağlıdır. Böyle bir şeyin verilebilecek en iyi örneği rüyadır. Oluşlar evreni uykudaki bir adamın rüyaları gibidir. Rüyaların evreninden tamamen farklı boyutta bir bilinç ve kudret tarafından sürekli üretilmektedirler. Oluşlardan bir oluş olan bilincimiz, dini terminolojiyle dünya ve ahret hayatlarında asla MUTLAK'ın rüyası olmaktan bir adım öteye geçemeyecektir. Aksi hal izafi oluşun Mutlak olabileceğini söylemektir ki, Mutlak, olunacak bir şey değildir. Hali hazırda her an daim olarak değişmeden OLAN' dır.

V. Korhan Koral
Samsun - 13.05.2009

Ziya

Alıntı yapılan: "fractal"sinek kanadını..şimdi diyelim yine 2000 yıl öncesindeyiz.ozamanın kavramları ile bu günün kavramları ve yaşam anlayışı farklı olduğu aşikardır.ozamanın yaşamı ve hayatı anlamaya yaran tüm bilgisel birikimleri  düşünün hangi soruları sorabilirsiniz?kuantum bahsebilirmisin?telvizyondan,bilgisayardan bahsebilirmisiniz?bakınız ozaman kim sormuş forier analizi nasıl yapılır?1 ve sıfılarla çalışan bir bilgisayar yapayım diyee?anlatmak istediğim şu ozaman belki sorsaydınız bir sineğin kanadını kim yapabilir diye ne cevap alırdınız ?peki şimdi nasıl bir cevap alıyorsunuz?peki gelecekte ne tür bir cevap alıcaksınız?
2000 yıl öncesinin kavramları ile şimdiki kavramlar arasında temelde bir fark yok. O zaman da bilmiyorduk yağmurun nasıl oluştuğunu (su damlacıklarının oluşmaya başlamasını kastediyorum) şimdi de bilmiyoruz. O zaman da dünyanın ayı ve güneşi nasıl çektiğini bilmiyorduk, şimdide. O zaman kuantum bilgisi yoktu ama şimdi var da neyi açıklıyor? O zaman bilgisayar yoktu ama algoritma vardı. Savaşlarda oluşan duruma göre mevzi alma bir algoritma ve bir programı gerektirir ve arkasında düşünen bir zekayı ve komutlara itaat eden merkezi işlem birimlerini ve 1 ve 0 ları temsil eden askerleri (diri ve ölü :)

O zaman da termodinamik kanunları işliyormuş şimdi de. O zaman da fiziksel olayların tersinmez olduğu biliniyormuş şimdi de. O zaman da atomların maksimum düzensizliğe meyilli oldukları biliniyormuş, şimdi de. (kimsenin evi rüzgar, deprem, fırtına yağmur vs. in ilginç kombinasyonları ile kendiliğinden ortaya çıkmamış, tam tersine yapılan evler veya eserler bu etkilerle tahrip olmuş).

Televizyon yoksa da tiyatro varmış. Ne değişiyor?
Alıntı Yapdüşünün evreni anlamaya yönelikgeliştirilen tanımlamarımızı kavramlarımızı akılsal deneylerimizi..
sadece tanımlamaya çalışıyoruz. O da eksik.
Alıntı Yap...eğer evrende çalışan bir yapı varsa ve kuşkusuz bizde bu yapı içersinde ise bu yapı neden aynı yönetmleri bizimde kullanmamıza izin verip ve neden bu tür bir bilgi ile sizin sinek kanadı tarzı zor gördüğünüz şeyleri yapmamıza izin vermesin?
Vermemiş değil vermiş. Ama cüz'i vermiş. Görme, işitme, irade, kelam, ilim, vs. Ama bunlar da sınırlı. Sinek kanadı yapabilirsin belki ama onu yaşatamazsın. Onun ihtiyacı olan besinleri ihtiyacı ölçüsünde veremezsin. Temizliğini yapamazsın, zaralı etkilerden koruyamazsın vs. demiş.
Alıntı Yapbilim felsefesinde pradikma kavramı vardır.nasıl klasik fiziğin açıklayamadığı noktaları kuantum mekaniği açıklıyorsa bu paradikmalrda kendilerini yenilemektedir.
Buna itirazım yok ama bir çok şeyi de yanlış algıladığını söylemem gerek. Klasik fiziğin açıklayamadığı makroevrendeki olayları rölativite, mikroevrendekileri de quantum fiziği açıklamaya çalışıyor ama bu da sadece gözlemlenen olayları bir formüle oturtmaktan ibaret. O da tam anlamıyla oturtulamamış ve çok uzun bir süre de oturtulamayacak. İstersen termodinamiğin birinci kanununda bahsedilen iç enerji değişimi teriminin diğer bileşenlerine bir bak.
Alıntı Yapentropi şimdi böyle tanımlanmış.açıklamışsınız.zamanla bu paradikmadaki çelişki ya ortadan kalkacak yada evrende böyle bir olayın olmadığı biim yanlış bir taraftan baktığımız ortaya cıkacaktır.
Entropi bir tanımdır. Bu tanım sabit sıcaklıktaki enrji değişiminin adıdır. Bunda çelişki veya değişiklik olacak bir durumu yok. Sizin adınızın size verilmesi gibi. Derseniz ki termodinamiğin ikinci kanunu bir gün değişebilir, ona itirazım yok. Fakat şu bir gerçektir ki fiziksel olaylar tersinmezdir. Yani şişirilmiş balonu patlatırsanız içerisindeki gaz atomları bir arada durmak istemeyecekler ve içerinde bulunduğu ortama dağılacak (difüzyon)tır. Bunun tersi asla olamaz, yani bir odadaki atomlar gelin hep beraber odanın ortasında toplanıp orada bekleyelim demeyeceklerdir. Dışarıdan bir etki olmadan tabi ki.
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

Ziya

Alıntı yapılan: "fractal"bir başka soru.tüm duygular beyinde hipotalamustan sagılanan peptitler tarafından oluştuğu bilimsel bir gerçeklik ise.ve noronlar en bilinç denen şeyin yapı taşları ise bu noronlarda birbirleriyle çeşitli şekillerde iletişime girdiklerinde birbirleriyle çeşitli bağlar oluşturular.böyle insada karkter denen şey oluşur.noropeptiler ve noron ağları karekter ve duygularıın fizyolojik  boytu ise.peki ruh a karşılık gelen oluş devinim yada ruhu betimleyen şey nedir?yoksa ruh bilinçmidir?
Ruh sizsiniz. Diğer geriye kalan cesettir. O cesedin de atomları sürekli değişim halindedir. Su vücutta 3 gün durur, en uzun duran atom da herhalde (yanlış hatırlamıyorsam) 3 yıl.
Alıntı Yapmaddenin özü maddeden daha yoğun bişeymidir?atoma bakıldığında elektron çekirdek kuarklar ve boşluk.bunlarda gözlemci trafından algılanan şeyler.peki bunlar algılanmayınca nerdeler.
Hala oradalar.
Alıntı Yapalgılanarak varsalar.ozaman bunların varlık nedenleri kendileri değil bizizmi?madem madde bile bukadar sorunlu.ozaman beyinde maddeden oluşuyor.ozaman beyinde maddenin gösterdiği bu durumlardan etkilenmezmi? bilinç neden beyne ihtiyaç duyuyor.
Donanımsız yazılım çalışır mı?
Alıntı Yapneden beynin kendinin algısına bu kadar güveniyoruz.kendi kendimizin varlık algısına neden güvenmeliyiz.
Düşünüyorum o halde varım demiş (Hz. Ali'ye ait olduğu iddia edilen bu sözü Descartes söylemiş) Bu çeşit sözler öyle günlük konuşma sırasında ağızdan çıkan kelimelerden olmadığını tahmin edersiniz sanırım. (Ben de dahil) Üzerinde düşünmek gerekir.
Alıntı Yapmadde algımızmı daha gerçek kendi algımızmı.yoksa tek gerçeklik yanılsamalarımızmı.

neden zamanın ileri doğru aktığını düşünüyoruz?madem kuantum fiziği sonsuz olasılıksa  düzenin kaynağı nedir...

daha devam edeceğim...
Zaman geriye doğru aksa, örneğin 3 gün öncesine gitseniz bu yazılar olmayacak ve tartışmanın bu noktaya geldiğini bilmeyecektiniz. Yani yine geçmiş zamanı hatırlayacak ama bulunduğunuz andan sonrası sizce bilinmeyecekti. O zaman 3 günlük zaman dilimi öncesinde 3 gün sonraki anda bulunduğunuzu hatırlamayacaktınız. Değişen ne oluyor? Eğer zamanda geri gitmekten kastınız saatler hep geri yönde işlese ve takvimler her gün bir önceki günü gösterse ise, bu da göreceli bir yaklaşım, yani zamanda ileri gittiğinizi geri sayımla göstermek gibi bir şey.
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

Ziya

Alıntı yapılan: "salih"Madem meraklananlar var devam edelim. ;)
Kendi paradigmama göre cevaplıyorum. Benim paradigmama göre aslında gözlemlediğimiz evrenin aslı gözlemlediğimiz gibi değil....
Hocam etağfirullah. Sizi sıgaya çekmek gibi bir niyetim yok. Fakat ruh ile ilgili ve beynin sonsuz algılama potansiyeli ile ilgili iddialarınıza rezervasyon koyuyorum. Ruh ile ilgili kısma ben cevap veremem. Sistemi yapan bilir, o nedenle de bilen konuşur. O da konuşmuş ve ruh'un ne olduğunu bildirmiş.

İnsan beyninin sonsuz bir algılama kapasitesi olabilmesi için sonsuz büyüklükte bir beyin olması gerekmez mi?
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

Ziya

Alıntı yapılan: "fractal"sonra.dokunma dediğimiz şey nedir?aslında dokunma diye birşey varmı.yok tabi.atomlar birbirine değmezki.dokunma sadece  elektriksel etki tepki şarj deşarj olayı.madde ise bizim algımız la olan birşey ,beynin oluşturduğu bir gerçeklik ise gerçkte bizim başka bir canlıya etkimiz ne derece olabilir?peki sevgi aşak peptit polipeptit  ve noron bağlarının oluşturduğu birliktelikler komplexi.ben birine aşıksam bile o sadece benim beynimde değilmi.gerçekte benim dışımda kimseye aşık olamam.onu algılıyor olmam benim dışımda yani gözlemcinin dışında bir varlık olduğu anlamına gelmez.herşeye geleneksel bir eşkilde miras bırakılan bu alışmışlık herşeyi gerçek yapmaya kadirmi?ve------şunu demek istiyorum.ben birine dokunamıyor iken onu öldrürebiliyorum.ruh maddeden üstün olsa idi  maddeye bağımlı olmazdı.öyle değilmi?
Sizin dışınızda olan olayları laydetmişler. Örneğin II Dünya savaşı belgeseli yapılmış. Siden önce. Sizin algılamanız da, başkasının algılaması da kayıt altına alınabiliyor ise bu sadece sizin beyninizde gerçekleşen bir durum olmaktan çıkar, mutlak bir gerçeğe dönüşür. Ruh cesete bağımlı değil, asıl olan ceset değil. İki bacağı kopmuş veya kesilmiş insanlar da yaşayabiliyor. Tabi ruhsal yapısında iki bacakla orantılı bir eksilme olup olmadığını bilemem. Ama insanı en güzel surette yarattığını bildiren (kendi isim ve sıfatlarının numunelerini de bu varlığa ekleyen) mutlak varlığın insandan beklediği bir şey olsa gerek. Bu da olsa olsa güzel eserlerini, sanatlarını görmek ve onlara da göstermek olsa gerek. Hani birisi güzel bir resim yapsa bunu mutlaka sergilemek ister ya, onun gibi bir şey. Ama Mutlak Varlık eserini başkasına değil kendi görmek istediği için insanı yaratmış olabilir mi?
Alıntı Yapsonra zaman bizim algımız ise ve gerçek alemde zaman yoksa ozaman devinimde yoktur.
Gerçek alemde zaman yoksa ne demek? Geçmişi ve geleceği aynı anda gören biri için mi kastediyorsunuz?
Alıntı Yappeki ebedi zevkler ve cezaları nasıl cekeceğiz ozaman.?zevk dediğimiz şeyde bir elektriksel algı.birine kötü birşey yapıp acı cekmeside.zaten bunlar beyinde olan bir olay. ozaman gerçeketn sevep ve günah nedir?bu sahte algılar yüzündenmi yargılanacağız.
Peki cüz' iradenin rolü nerede kaldı burada. Demek ki acı vermek veya iyilik yapmak senin cüz'i iradene bağlı ise, ve sen birine acı vermiş isen, suçu eline veya parmaklarına mı yükleyeceksin? Veya betnine mi? Hakim bey suçlu beynim, ruhumun bir kabahati yok diyeceksin. Hakim Bey de o zaman beynine bir ceza vermemiz gerek çünkü adalet bunu gerektirir diyecek. Mağdur ise, hakim Bey, gerçi ruhum bir şey hissetmedi ama beynim çok acı hissetti. Cezasını affet diyecek :)
Alıntı Yapyoksa yaşamın amacı sadece bu sonsuz kuantum olasılığı içersindeki tercihlerimizmi bizi değerli kılıyor?peki diyelim kötü tercih yapıp günah işledik.sınırlı bir varlık formunda hatalı kararlarımız neden bizi zamanının olmadığı bir cehenneme hapsediyor.
Kötülük Mutlak Valığın eserlerini tahkirdir, hatta ihanettir. Verilen ömür boyunca bu inkar herhalde karşılığını öyle bulacaktır.
Alıntı Yapsırınırlı zaman tercihleri=sonsuz zaman cezası oluyor.
Sınırlı zamandan kasıt verilen ömür kadar bir süre ise karşılığı o olmak gerekmez mi? Yani ömrünü inkarla geçiren biri, bütün sanatları inkar ederse o sanatlara karşı bir cinayet işlemiz olmaz mı? 1 sn. lik cinayete 5-10 yıl ceza verildiğine kıyasla ömrünü inkarla geçirenin cezasını hesap etseniz...
Alıntı Yapsonra cehennem icin ayette deniyor onlar orda ne canlıdırlar ne diridirler bu schrödingerin kedisi düpedüz kuantumu tarif ediyor. bir madde sonsuz olasılıkta aynı anda her yerde olabilir.
Schrodinger denkleminin yorumu bir madde sonsuz olasılıkla aynı anda her yerde olabilir mi demek, yoksa etrafındaki potansiyek kuyusunu aşabilecek bir ihtimal var ve bu ihtimal 10^-20 gibi (veya daha da düşük) bir ihtimaldir mi demektir. Yani senin 100 km/h hızla bir duvara trilyon*tarilyon*trilyonlarca (cizmine kıyaslandığında çok çok çok daha küçük) kez çarpman sonucunda bir ihtimal ki duvarın arkasına sağlam geçebilirsin mi demektir?
Alıntı Yapozaman şu sonuç çıkıyor.cehennemde bile kuantum kanunları var ve biz bunu bu dünyadakinden cok daha iyi idrak edeceğiz.peki şuda bir sorun sonsuzlukta zamansızlıkta yani kendimizin varlığına nasıl farkedeceğizde sonra acı yada zevk duyacağız.çünkü bizim algımız varlığın  oluş-kaybobuluş oluş kayboluş atımlarının algısından bir devinimden oluşmuyormu.bu dünya bittide ötekine başladık:)
Gidince göreceğiz :)
Alıntı Yap

birde gerçeği bilmekmi faydalıdır?iyidir?
yoksa doğru tercihleri yapmak?

arkadaş bu yazının sonunu merak ediyor.faust diyorum.susuyorum.
Ben de merak ediyorum nereye varacağız.
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

ahmet2004

Sizde takdir edersinizki konu çok çok uzadı.

İsteyen arkadaşlar ÖM vb.. gibi yollardan bu konuya devam edebilirler.

Bu günlerde toparlayın konuyu bitirelim artık LÜTFEN.

Konu sürer gider ne bizim ömrümüz yeter ne sizin.

Elektroniğe Projelere vb.. konulara devam edelim

Sevgi ve Saygılar

ahmet2004

fractal

bir şekilde rahatsız olmuşsun gibi algıladım ahmeet20004.konu uzayabilir kısabilir.zaten elektronik mesleğmiz yaşamımızın bir parçası.rahatsız olduğun birşeymi var?yada yanlış birşeylermi yapıyoruz.burda  bu konu 1000 safya sürse ne olucak.
Restantum cogniscutur Quantum deligutur

fractal

ziya hocaya cok teşekkürler.şaçma yada değil her sorumu tek tek elealıp irdelemesi beni cok mutlu etti.özellikle şu kısma biraz daha açıklama getirelim.duygular nerde ?beyindemi bedendemi?söyledğim gibi beyinde ilşkilendirilen her şey bir noron ağı oluşturuyor.ve bu ağı ne kadar sık kullanırsak yada aynı şeyleri ne kadar sık düşünürsek bu ağda okadar sağlam oluyor.alışkanlıklar ve kişilik böyle oluşuyor.şimdi duygularda hipotalamusun salgısı peptitlerden demiştim.duygunun kaynağı bunlarmış.endorfin verince insan mutlu oluyor.işte diyorumki madde duyguya yol açıyorsa ve tamemen fiziksel ise duygusuz bir ruh bence hayal kırıklığı yaratır.ve tam yanıt bulamadığın ikinci şey ise. ruh madde ve bilinç madde ilişkisi.maddenin yapısı değişince ruh kacıyor bilinç kayboluyor.vücut ölünce yani.ozaman maddede ruhu tutatan saklayan  bırakmayan şey nedir.yada aynı şekilde bilinci?ve bu bakımdan madde ruha ve bilinçe etki edebiliyor ise ruh ve bilinçte maddeye etki etmeli.ama fiziksel etki olmadan da bu olmuyor.birde suyun tepkisi var japon profesörün buluşu.suyun kendine söylenenlere kristal yapısındaki motiflerle tepki vermesi..
Restantum cogniscutur Quantum deligutur

Salih

Alıntı yapılan: "Ziya"
İnsan beyninin sonsuz bir algılama kapasitesi olabilmesi için sonsuz büyüklükte bir beyin olması gerekmez mi?

Konun temeli holografik prensibe dayanıyor. Yani her zerrede bütünün bilgisi mevcut.(Zerre küllün aynasıdır. H.Ş. Tam holografik sisteme işaret ediyor). Dolayısı ile beyinde ki işlem hücrelerin niceliği ile değil niteliği ile alakalı. Beyin hücrelerinin niteliği değiştirilerek sonsuz anlamlı bütüne erişilebilir. Aslında karaciğer hücresindede bütünün bilgisi mevcut fakat karaciğer hücresinin algılama ve algılama kapasitesini artırma yeteneği mevcut değil.

Ziya

Alıntı yapılan: "fractal"ziya hocaya cok teşekkürler.şaçma yada değil her sorumu tek tek elealıp irdelemesi beni cok mutlu etti.özellikle şu kısma biraz daha açıklama getirelim.duygular nerde ?beyindemi bedendemi?söyledğim gibi beyinde ilşkilendirilen her şey bir noron ağı oluşturuyor.ve bu ağı ne kadar sık kullanırsak yada aynı şeyleri ne kadar sık düşünürsek bu ağda okadar sağlam oluyor.alışkanlıklar ve kişilik böyle oluşuyor.şimdi duygularda hipotalamusun salgısı peptitlerden demiştim.duygunun kaynağı bunlarmış.endorfin verince insan mutlu oluyor.işte diyorumki madde duyguya yol açıyorsa ve tamemen fiziksel ise duygusuz bir ruh bence hayal kırıklığı yaratır.
Duygular tabi ki beyindedir. Ancak beyinden bahsederken bir şeyi eksik bırakıyoruz. Hafızayı. Yani ruh göz penceresinden dünyayı seyrederken, kulak penceresinden dinlerken, dokunmak penceresinden hissederken bu hislerini de kaydediyor (kaptanın seyir defterine ve bildirildiğine göre de ayrıca başkaları tarafından eksiksiz kaydediliyor). Hafıza olduğu için geçmişte aldığı lezzetlerin kaybolmasından endişe edip hayatı kendine zehir ediyor. Bazen de bundan kurtulmak için hislerini iptal eden uyuşturucu veya sarhoşluk veren maddleri kullanıyor. İnsanlarda duygusuz bir ruh (yani ceset gemisinin kaptanı) olmaz. Olamaz. Varsa da canavar olur, merhametsiz olur ve çevresindekilere zarar verir. Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünenin ruh hali çevresindekilere de mutluluk kaynağı olur. Belki mutluluğun aracı kimyasal salgılar olabilir ama sonuçta geminin kaptanıdır mutlu olan ve duyguları hisseden.
Alıntı Yapve tam yanıt bulamadığın ikinci şey ise. ruh madde ve bilinç madde ilişkisi.maddenin yapısı değişince ruh kacıyor bilinç kayboluyor.vücut ölünce yani.ozaman maddede ruhu tutatan saklayan  bırakmayan şey nedir.
Bu noktada bize bildirilenlerden başka bir bilgim yok.
Alıntı Yapyada aynı şekilde bilinci?ve bu bakımdan madde ruha ve bilinçe etki edebiliyor ise ruh ve bilinçte maddeye etki etmeli.
Bazen canımız çok sıkılır ve iştahımız kapanır. Birşey yiyemez hale geliriz. Hatta öyle ki sağlığımız bozulur, zayıflarız. Demekki etki ediyormuş. Bazen de bazı insanlar (hint fakirleri) çivili tahtalara yatıyorlar ve acı hisstemiyorlar. Bazıları cam kırıkları yiyor. Rivayette vardır ki Hz. Ali ayağına ok saplanıyor, namazdayken çıkartın diyor ve öyle yapıyorlar. Acısını hissetmemiş. Demek ki ruhun kısmen bedenden ayrıldığı da oluyormuş.
Alıntı Yapama fiziksel etki olmadan da bu olmuyor.birde suyun tepkisi var japon profesörün buluşu.suyun kendine söylenenlere kristal yapısındaki motiflerle tepki vermesi..
Bunu duymamıştım. Link varsa gönderirseniz bakarım (ilginç).
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

Ziya

Alıntı yapılan: "salih"Konun temeli holografik prensibe dayanıyor. Yani her zerrede bütünün bilgisi mevcut.(Zerre küllün aynasıdır. H.Ş. Tam holografik sisteme işaret ediyor).
Aynı güneş ışığını yansıtan parlak eşyalar gibi. Hiç birinde güneş yok ama güneşin bazı özelliklerini yansıtıyor.
Alıntı YapDolayısı ile beyinde ki işlem hücrelerin niceliği ile değil niteliği ile alakalı. Beyin hücrelerinin niteliği değiştirilerek sonsuz anlamlı bütüne erişilebilir. Aslında karaciğer hücresindede bütünün bilgisi mevcut fakat karaciğer hücresinin algılama ve algılama kapasitesini artırma yeteneği mevcut değil.
Hocam burada delil iddiadan daha karmaşık. Yani delilin kendisi delile muhtaç.

Öğrenciliğimde hafıza denilen şeyin ne olduğunu tıpta okuyan ev arkadaşıma sormuştum. Bana beyin hücrelerinde sentezlenen proteinler demişti. Peki bunlar nasıl uzun bilgileri kesintisiz hatırlamamızı sağlıyor demiştim. Cevap alamadım. (Hard/floppy disklerdeki gibi bilgi saklama mantığı gibi mi, yani bilginin geri kalan kısmı hangi sektörde hangi hücrede olduğunu bildiren bir zincir proteinin sonuna mı ekleniyor demiştim). Eğer sonsuz bilgiyi idrak edebilecek bir beyin olsa, sonsuz protein salgılayarak bu bilgileri saklaması lazım ve her birine anında ulaşabilmeli ki varlıklar arasındaki ilişkiyi çözebilsin.

Polisiye vakalarda olay yeri inceleme ekipleri incelemede bulunduktan sonra, günler alan analizler sonucunda bulgulardan yola çıkarak olayın failleri yakalanabiliyor. Bunun için de kaç kişi çalışıyor, bir çok cihaz kullanılıyor (sınırlıyız ya, o sınırları genişleten cihazlar). Bu kadar basit bir olay için bir çok kişi çalışıyor da sonsuz evreni idrak edecek tek bir beyin nasıl olur pek aklım almıyor.
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey

gladi

su kiristallerine bende raslamıştım ... haa birde tansu çillerin eşinin elinde bir kitapda vardı öle şeylere merak sarmış tv de görmüştüm ... güzel şeyler düşünüp suya dokunup için diyordu ...


ruha gelince bu konu her bakımdan inceleniyor yapısı maddelerle ilişkisi vs ...bununla ilgili googlede aratınca var ... benimde öncelerden yararlandığım kaynaklara rasladım... herkez bakabilir ...


ha bu arada zerre küllün aynası demekle , zerrede küllün bütün bilgisi var demek aynı şey değildir ... (uyarayım dedim )
misafir olan kimse, beraberce getiremediği birşeye kalbini bağlamaz.

Salih

Alıntı YapHocam burada delil iddiadan daha karmaşık. Yani delilin kendisi delile muhtaç.

Haklısın ama elimden bu kadar geliyor. Sadece bildiklerimi elimden geldiği kadar paylaşmaya çalışıyorum.

Alıntı Yap[Öğrenciliğimde hafıza denilen şeyin ne olduğunu tıpta okuyan ev arkadaşıma sormuştum. Bana beyin hücrelerinde sentezlenen proteinler demişti. Peki bunlar nasıl uzun bilgileri kesintisiz hatırlamamızı sağlıyor demiştim. Cevap alamadım. (Hard/floppy disklerdeki gibi bilgi saklama mantığı gibi mi, yani bilginin geri kalan kısmı hangi sektörde hangi hücrede olduğunu bildiren bir zincir proteinin sonuna mı ekleniyor demiştim). Eğer sonsuz bilgiyi idrak edebilecek bir beyin olsa, sonsuz protein salgılayarak bu bilgileri saklaması lazım ve her birine anında ulaşabilmeli ki varlıklar arasındaki ilişkiyi çözebilsin.

Bir görüşe göre bellek fonksiyonu şu şekilde çalışmaktadır. Beyin algıladığı bütün manaları aynı anda ruha holografik dalga olarak yüklemektedir. Dolayısı ile saklama kayıtları beyinde değil ruhtadır. Veri Saklama işlemi holografik dalga olarak ruhta gerçekleştiği için beynin fiziksel yapısı ile sınırlanmamaktadır. Ve beyin sürekli ruhla interaktif ilişki içinde olduğundan gerektiği zaman ruhtan verileri alabilmektedir. Ölümden sonra geçeceğimiz boyutta ruh bedenle yaşayacağımız için , yaşadığımız hayatla ilgili bütün kayıtlar üzerimizde olacaktır.
Alıntı YapPolisiye vakalarda olay yeri inceleme ekipleri incelemede bulunduktan sonra, günler alan analizler sonucunda bulgulardan yola çıkarak olayın failleri yakalanabiliyor. Bunun için de kaç kişi çalışıyor, bir çok cihaz kullanılıyor (sınırlıyız ya, o sınırları genişleten cihazlar). Bu kadar basit bir olay için bir çok kişi çalışıyor da sonsuz evreni idrak edecek tek bir beyin nasıl olur pek aklım almıyor.

Beynimizi kısıtlı olarak kullandığımız için alet edavat kullanmak zorunda kalıyoruz zaten. Eğer tasarlayan beynimizde böyle bir potansiyel oluşturmuşsa olur. Yoksa böyle bir potansiyel olmasa insan nasıl yeryüzünde halife!(Siyasi anlamda değil) olacak.

@gladi
Alıntı Yapha bu arada zerre küllün aynası demekle , zerrede küllün bütün bilgisi var demek aynı şey değildir ... (uyarayım dedim )
Vurgulamak istediğin farkı anlayamadım.

gcolak

insan beyni kapı gibi geçiş aracı gibi birşey herhalde.

Ziya

Alıntı yapılan: "salih"Bir görüşe göre bellek fonksiyonu şu şekilde çalışmaktadır. Beyin algıladığı bütün manaları aynı anda ruha holografik dalga olarak yüklemektedir. Dolayısı ile saklama kayıtları beyinde değil ruhtadır. Veri Saklama işlemi holografik dalga olarak ruhta gerçekleştiği için beynin fiziksel yapısı ile sınırlanmamaktadır. Ve beyin sürekli ruhla interaktif ilişki içinde olduğundan gerektiği zaman ruhtan verileri alabilmektedir. Ölümden sonra geçeceğimiz boyutta ruh bedenle yaşayacağımız için , yaşadığımız hayatla ilgili bütün kayıtlar üzerimizde olacaktır.
Bildiğim kadarıyla sadece hayat arada bir perde olmaksızın insana verilmiştir. Onun haricindeki her şey için arada bir sebep (vasıta değil) vardır. Yani ölüm için araya bir sebep konmuş ki şikayetler hayatı verene gitmesin. Aynı şekilde hafıza için de beyinde kimyasal faaliyeler olması lazım. Mesela hafızasını kaybeden insanlar bir süre sonra tekrar kazanabiliyor.
Bu günden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya. (13 Mayıs 1277) Karamanoğlu Mehmet Bey